Pages

4.1.11

Ever-changin'

  Dün gece rastlantı sonucu eski resimlerime denk geldim bilgisayar ortamında. Sabaha kadar birsürü resme baktım, video izledim. Farkettim ki ne kadar çok şey gelmiş geçmiş hayatımızdan, ne kadar çok şey değişmiş, ne kadar çok şey yaşanmış... Hayat hakkaten su gibi akıp gidiyomuş. Lise yıllarında çekilen videoları filan gördüm. Güldüğümüz şeyleri, muhabbetini yaptığımız geyikleri, dinlediğimiz dersleri, saçmaladığımız anları filan izledim. Herkesin yüzü öss stresinden dolayı sivilce dolu filan. O zamanların bir daha geri gelmeyeceğini düşündüm, hüzünlendim. Halbuki o an, bir daha geri dönemeyeceklerini bilsek de yaşadıklaırmızın, sahip olduğumuz arkadaşlıkların, muhabbetlerin, ortamların ve fırsatların değerini bilememişiz gibi geliyor bugün bakınca. Şimdilerde de üniversitenin bitecek olması gerçeğinin hüznü sarmaya başladı. Şaka maka 1.5 yıl kaldı sadece mezuniyete. Adım kadar eminim, bugün sahip olduğum arkadaşlıkların aynılarına sahip olamıcam, hep başka türlüleri olacak. Bu kadar sık gezip tozup eğlenip coşamıcam. Yaşanılan herşey, o anki haliyle unique oluyor. İstediğin kadar benzetmeye çalışsan da, o şey herneyse, "O" ana özgü kalıyor. Duygusala bağladım yine.

  Sonra eski evdeki resimleri gördüm. Ne kadar çok şey değişmiş, gelmiş gelmiş hissini de ordan edindim. Tipimden tut, evin eşyalarına kadar ne çok şey değişmiş, yaşanmış.. Ayy hele de "tipim"! İyi ki de değişmiş. Orman kaçkını gibi bişeymişim. Annem bana hep "bakımsız tarzan" diyodu o zamanlar. Şimdi anladım sebebini, evet. Sandalyeler, mutfak dolapları, duvarların rengi, eşyalar, halılar, kıyafetlerimiz ve çok daha fazlası, hepsi durmadan durmadan durmadan değişmiş, bir öncekini maziye gömmüş (benim hala bazı şeyleri gömememem gibi değil).

  Hele Zehra! "Değişim" en çok ona bakınca gözüme çarptı. Çünkü hem fiziksel, hem zihinsel gelişimin ve büyümenin en hızlı olduğu dönemde (formasyon işi hala belirsizliğini korusa da, evet hala bilgilerim taze). Kaşı, gözü, saçı, sesi, herşeyi nasıl da değişmiş. Hele bir videosunda, yazın tatildeyken bir çeşme bulmuş, başında elini, kolunu, kafasını ıslattığını sanarak heryerini yıkadığı an vardı. Dünden beri 40 kere izledim sanırım. Bir örümcek görüyor, "Gitsiiinn" diyor babama, "Bö bö bö böö" diye bağırıyor örümceğe, babam da "Su içmek istiyor o da" diyor, Zehra su atıyor örümceğe içsin diye. Canım benim, o kadar tatlı ki bebeğim ya :) O anki hali bir gelse de ısırsam öpsem filan dedim. Kısmetse bir 7-8 yıl sonra da bugünkü hali için sölicem aynı şeyi biliyorum.


  Giden şeyleri geri getiremiyo insan n'apsa da. Kimine iyi ki de geride kalmış diyerek, kimine hasretle iç geçirerek bakıyor. Yine "Seize The Day" felsefesine getiriyor bu beni. İnsan o an sahip olduğu şeyin farkına varamıyor belki (kesinlikle) ama yaşanılan anın, her aspectiyle birlikte, değerini bilmek gerekiyor. Hayat, biz anla(ya)madan ne de çabuk geçiyor. Ben diyorum ki 21 yıl olmuş nefes almaya başlayalı ama sanki anaokulunda ayakkabımı giymek için ağladığım gün dün gibi. Annemse aynı şeyi 45 yıl için söylüyor.

  Ne çok şey yaşamışız. Neler gelmiş, geçmiş, geçiyor, gelecek, geçecek...

0 dedim, olacak!:

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...