Pages

25.10.11

Görmeyeyim kaybettiğimi..

  Kolumun uyuşukluğunu hissederek hıçkırıklarla uyandım. Ağlıyordum. Rüya bitmiş ama aklımda bıraktığı izler tüm sıcaklığıyla duruyordu. Kavuruyordu hem kalbimi hem aklımı... Rüyaydı sonuçta, bitmişti. Ama aklımda bıraktıkları, uzun bir süre çıkmacayaktı.

  Bir yerlere gidiyoruz amcamın minibüsüyle. Mola veriyoruz, bir avmnin en üst katında yemek yiyoruz annem, yengem ve ben. Annem sigara içmeye gidiyor, bekliyorum bekliyorum yok. Sonra sinirlenip kalkıyorum annemin de eşyalarını yanıma alarak, aklımda minibüse inip onları orada beklemek var. Tam kalktığım anda annemle yengemi görüyorum gelirlerken. Ben tavrımı sürdürerek önden gidiyorum onları beklemeden. Asansörü çağırıyorum, en aşağı ineceğim yerde en yukarı çıkacağım. Asansör geliyor ama yarısı yukarıda kalmış, çekerek indiriyorum kendi hizama. Biniyorum, asansör bomboş, en yukarı çıkıyorum zaten en yukarki kattan binmişken. Sonra birsürü insan biniyor asansöre, ben iniyorum, baktım ki yanlış kattayım geri biniyorum. Birsürü insan aşağıya iniyoruz. Dakikalarca, kilometrelerce sürüyor inmemiz. Asansör camından dışarı bakıyorum, yollar geçiyor, deniz görüyorum uzaktan, birsürü araba geçiyor sağdan soldan, arabanın birinde komşularımızdan birini görüyorum hayal meyal. Yollar geçmeye devam ediyor, zamansa akmaya... En alt kata geliyoruz, asansörden iniyorum. Ne minibüs var, ne de aklımda en ufak bir düşünce kırıntısı. Sap gibi ortada, daha önce hiç görmediğim, bilmediğim yere bakıyorum olduğum yerde dönerek. Yerler, yollar, binalar bambaşka. Neredeyim ben diyorum, yolumu bulmaya çabalarken..

  Kısa bir süre sonra yol tabelasını görüyorum. ANKARA yazıyor kocaman. Ciğerimi deliyor sanki o yazı aklıma idrak ettiği anda. Nasıl olur diyorum. Nasıl geldim ben buraya, neler oluyor diyorum. Deliler gibi etrafa koşturuyorum, yolumu bulamıyorum. Neler olup bittiğini dahi hatırlamıyorum. Birilerine anlatıyorum durumumu, yolumu bulamıyorum yardım edin çıkış yolu nerede diyorum. Bir kadın kocasıyla yanımdan geçerken bir zarf uzatıyor içinde para olan. Al diyor bu yardımcı olur belki yolunu ararken, ihtiyacın olur. Reddediyorum parayı, kimin umrunda olur ki o anda para. Etrafındaki herkesi, yolunu, düşüncelerini kaybetmişken, para... ne gereksiz bir şey. Sonra başka birisi bir bilgisayar gösteriyor bana, al burdan bak istersen diyor. Haritalar, yollar, karışık şeyler. Sonra telefon açmak geliyor aklıma, annemin numarasını tuşluyorum önce. Bekliyor bekliyor ve sonra bir telesekreter çıkıyor. İşte o anda, duyduğum anda bütün bedenimi yakıp kül eden, başımdan aşağı kaynar su döken ve hayattaki diğer herşeyin önemini kaybettiğini anlatan cümleler dökülüyor ağzından telesekreterin.. Siz 45 yaşındayken, annenizi kaybettiniz! Başım dönüyor, gözlerim kararıyor. Ruhum, aklımı da beraberinde alıp yorgun bedenimi bir saniye düşünmeden bırakıp gidiyor. Sonra babamı arıyorum telaşla, yine aynı telesekreter. Babanızı da annenizi kaybettikten 3-4 yıl sonra kaybettiniz. O an kelimeler uçup gidiyor, etraftaki herşey canımı acıtmaya başlıyor, aldığım nefes boğazımı yakıyor, yaşadığım her saniye bana ıztırap veriyor.

  Yanımda birisi var tanımadığım, noldu diyor. Ben 45 yaşımdayken annemi, sonra babamı kaybetmişim diyorum, ama hiçbir şey hatırlamıyorum. Kardeşimi arıyacağım ama numarasını bilmiyorum diyorum. En son asansöre binmeden önce 9 yaşındaydı çünkü, cep telefonu yoktu. Sonra gelecekte olduğumu anlıyorum. Ayna yok etrafta, ama biliyorum dış görünüşümün 21 yaşımdakinin aynısı olduğunu. Sadece hayatımdaki en önemli insanları kaybettiğim yaşı biliyorum. O anki yaşımı bilmiyorum, 45'ten fazla olduğumu biliyorum. Hiçbir şey hatırlamıyorum. Herşey, herşey anlamını yitiriyor, hıçkırarak ağlamaya başlıyorum, sesim çıkmıyor. Sesim çıksın diye bedenimi uyandırıyorum ve ağlıyorum.

Uyanıyorum..

Ağlıyorum, yüksek sesle, hıçkıra hıçkıra. Uyanmaya başlarken başladığım ağlamamı uyandığım anda kısa süre içinde sonlandırmama alışkın olan annem yanıma koşuyor hemen. Ama ağlamam durmuyor. Daha yüksek sesle ağlıyorum, daha çok hıçkırarak. Noldu diyor annem, yine kim öldü diye soruyor gülümseyerek. Biliyor çünkü ben sık sık böyle ağlayarak uyanır ve sen öldün anne/babam öldü anne/kardeşim öldü anne diyerek ağlardım. Hemen anlatamadım ağlamamı bastıramadığım için. Kendimi sıkmaktan vazgeçtim, çekinmeden ağladım bağıra bağıra. Sarıldı bana, geçti annem dedi, geçti... Babam da geldi yanımıza, kardeşim okulda olduğu için koşup, noldu ablacım diyip sarılamadı. Annem geçti diyordu, geçti.. Ama rüyamdaki her bir lanet olası ayrıntı aklımın her köşesine nüfus etmiş, bana işkence etmeye devam ediyordu. Aklımı yerinden oynatıyor, ruhumu öldürüyordu.

  Ağladım, ağladım... Sonra sakin olmaya çalışarak anlattım rüyamı. Aman be kızım, rüya işte dedi. Deli misin kızım bak benim bu yaşımda ne annem var başımda ne babam dedi, oh ne güzel işte 70'i görüyormuşuz daha ne istiyorsun dedi, aaaa ama baban benden sonra mı ölüyor, zaten 3 yaş büyük benden aşkolsun beni ondan önce öldürüverdin diyor, ah be kızım rüyalar gerçek olsaydı şimdi zengin olmuş villada oturuyorduk diyor, keşke rüyan gerçek olsa baksana taaa ne kadar daha yaşıcakmışız diyor. Dediği hiçbir şey teselli etmiyor beni. Kulağımda hala aynı tekdüze ses. Kaybettiniz.. Her aklıma geldiğinde gözlerimi dolduruyor. Hayat anlamsızlaşıyor. Ailemsiz hiçbir şeyin önemi olmadığını anlıyorum bir kez, bir kez daha. Hep aynı anda ölmeyi diliyorum onlarla, ölümlerini görmemeyi. Rüyadan sonra bu isteğim daha da güçleniyor. Ya da ölmeyi düşünüyorum, onları kaybettiğim anda peşlerinden gitmeyi.

  Yazarken 3 nokta bile koyamıyorum cümle sonlarına, sanki sonsuza kadar sürüp gidecekmiş, devam edecekmiş gibi geliyor o kötü düşünceler. Korkuyorum, aklımdan çıkmıyor hiçbir ayrıntı. Doluyor gözlerim hatırladığım anda. Absürdlüklerine alıştığım rüyalar gibi amaaaannn rüya işte deyip geçemiyorum. Nerden çıktığını anlayamıyorum. Görmemiş olmayı dilerdim. O ruhumu emen acıyı, yaşarken, yaşarlarken tatmamayı dilerdim. Aslında yaşamazlarken tatmayı hiç dilemiyorum zaten, ne diyorum ben böyle? Gerçekte o acıyı çekmemeyi diliyorum. Bencilim ben, onların acısını çekmektense, başkalarının arkamdan acı çekmesini isteyecek, buna göz yumacak kadar bencilim.

  Gitsin, nolur. Unutayım böyle bir rüyayı gördüğümü. Aklımdan, beynimden, kalbimden, ruhumdan, hala şiş gözlerimden, akmış makyajımdan gitsin her bir ayrıntı, unutayım hatırlamayayım bir daha..

3 dedim, olacak!:

Uyumayan Ses dedi ki...

güzel bir yazı. içinde hüzün barındırsa da heyecanı hiç kaybetmemiş. unutulmayan şeyler de hep bizi sarsan bu tür hüzünlü anlardan ibaret

Sinyor Serüvenci dedi ki...

Henüz 30 yaşındaydı ablamı kaybettiğimde ve telefonda öğrenmiştim aramızdan ayrıldığını. Aradan 6 yıl geçti ama ben hala ne zaman, nerede olursa olsun, bir telefon çaldığında kalbim yerinden sökülecek sanıyorum. İnsanın ailesinden birini, sevdiklerini kaybetmesi çok acı. Onlara birşey olacağı korkusuyla yaşamak da öyle...

Larien dedi ki...

Uyumayan ses, teşekkür ederim. Hüzünlü bi andı evet ama heycanını kaybetmemesine sevindim :)

Sinyor Serüvenci, çok çok acı gerçekten. Ablacığın için üzüldüm, Allah o acıyı yaşatmasın bir daha canım arkadaşım...

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...