Pages

5.3.11

Deli amca İsmail.

 Bugünlerde sinirimi ev meselesi bozuyor. Yeni evin tamamlanması sarkıyor da sarkıyor. Şu anki evdeki yaşantımızsa trajikomik doğrultuda ilerliyor zaten. Anlatsam komedi dergisi olur. Apartmanın ektra bok kokulu olduğunu çevremizde bilmeyen insan kalmadı. Evin 3 tarafı havayla çevrili olduğundan dolayı kutup dairesinde yaşıyormuşuz sanıyorum bazen. Tepesi de açıklık, püfür püfür mübarek, yazın da bütün sıcaklık olduğu gibi evin içindeydi. Mutfakta ağzımızdan duman çıkıyor, yatak odasını da depo yaptık, kolilerle falan dolu. Soba yakmayı da öğrendim, ama ne zaman ben yaksam, tütüyo lanet şey. Yeni eşyalar aldığımızdan, eskilerini sırayla kırıp kırıp yakıyoruz. Şohbenin sigortası atıp duruyor, bana ayrıca bir garezi mi vardır nedir, hep de bende atıyor. Köpüklü kaldığım günlerin sayısını unuttum, zatüre olmadan kışı geçirebilirsek çok mutlu olucaz ailecek. Apartman zaten ayrı bir şenlik meydanı. İnsandan çok, kedi ikamet ediyor. Kokusu da mis gibi, çiçek bahçelerinden kopma gelme!

   En alt katta da ihtiyar bir adam yaşıyor ki, yazıya konu olan İsmail amca. Aklı uzun zaman önce uçup gitmiş. Hatta biz bu eve taşınırken baya olay çıkardı, evi kendisine ait sandığı için, izin vermedi eve geçmemize. Gerçek sahipleri de Belçika'da olduğu için beklemek zorunda kaldık. Ne zaman eve girmeye çalışsak yolumuzu kesti falan, hatta karakolluk olduk, polisler bile geldi kapıya, öyle manyak bi adam. Kimse için ölsün inşallah diye beddua etmemiştim ama o adam için demiştim bunu yolumuzu kestiği gün. Ev sahipleri gelince, bikaç resmi belgeyle falan filan adamı ikna edebildik de girebildik eve. Sonrasında alıştık tabi, sataşmadı bize. Kurban bayramında adettir, sevaptır diye biraz et yemeği götürdük adama, daha doğrusu götürmek için ben kurban seçilmiştim. Kapısını çaldım bekledim, kapıyı açtığındaysa daha, evin içerisinin tamamen bir çöplükten ibaret olduğunu görmenin yarattığı şoku atlatamadan, adamın kapıyı donla açtığını farketmenin verdiği bir şoku daha yaşadım. Çıplak adam görmüşlüğüm yetmiyomuş gibi, bir de yaşlı olanını gördüm. Neyse tabakları eline tutuşturup kaçtım resmen. Sonra İsmail amca bize daha bir ılımlı davranmaya başladı sanki. Geçenlerde sabahın 6sında eve dönerken, sokakta onu koştururken gördük. Bir de değişik bir yürüyüşü var, penguenimsi. Boyu da kısacık, o şekilde hızlı hızlı yürürken çok komik gözüküyordu. Baktık ezan okunuyor, elinde tespih sabah namazı kılmaya camiye koşuyormuş meğer. Ben dine çok önem veririm, içerim filan ama inancım iyidir. Maneviyat olmasa, insanlar yaşamasın ki zaten. Neyse, o gün de ben İsmail amcaya karşı daha ılımlı yaklaşmaya başladım. Yani ben yaklaşmadım da, düşüncelerim yaklaştı.

  Babam da onu geçenlerde, taa Otogar'ın orda görmüş. Kimsesiz, fakir ve yaşlı olduğu için, o adamın orda oluşu şaşırtıcı geldi tabi. (Otogar bize arabayla 10 dk. mesafede) Meğer yemek almak için aşevine, taa oraya kadar, YÜRÜYEREK gidiyormuş! Havanın Sibirya'daki gibi soğuk olması da cabası. Bunu duyunca nasıl içim cız etti anlatamam. Hatta abartmıyorum ağlayasım geldi. Yine hayatın adaletsizliğine içimden lanetler okuyarak olayın devamını dinledim babamdan. Babam "Ne işin var buralarda?" diye sormuş, o da "Yemek almaya geliyorum." demiş. Babam "Olur mu öyle şey, biz veririz sana yiyecek birşeyler." demiş, o da "Vermiyorlar ki amaa." demiş. Zaten insan yaşlandıkça çocuklaşıyor, bir de bu adam deli. İçim cız etti de etti.

  Ertesi gün yemek yapılırken hemen onun payı ayrıldı, tabaklara konup soğumadan aşağı indirilmesi için bana talimat verildi. İndim, tepsiyi uzattım, çeşitlerin bolluğunu görünce ilk defa gördüğüm gülümsemesiyle; "Kim geldi misafirliğe?" diye sordu, "Kimse.." dedim gülümseyerek ben de. Hafif titrek elleriyle aldı tepsiyi benden, baktım gözlerinin içi gülüyordu. "Allah razı olsun." dedi, teşekkür etti, kapadı kapıyı. Yukarı çıkarken gözlerim dolmuştu. Yapayalnız, hayalsiz, amaçsız, alaylara maruz kalarak, yoksulluk içinde geçen bir hayat. Biz de hala şikayet edelim hayatlarımızdan. Kimilerinin of, puf, ıy dediği, varlığının değerini unuttuğu şeylere muhtaç olan, yokluğunu çeken tonlarca insan varken, bizim şımarıklıklarımız, bencilliklerimiz, doyumsuzluklarımız geldi aklıma. Düşündüm durdum, sahip olduğum herşeye bir kez daha binlerce şükür ettim.

  Boş tabakları verecekmiş bize, yolda görünce söyledi geçen gün. Bir ara inip alacağım, umarım kapıyı donla açmaz...

2 dedim, olacak!:

Blush dedi ki...

anlatımın o kadar ıyı kı manzara nası canlandı gozumde.

Acıyoruz acıyoruzda sankı biz daha beter haldeyız

Larien dedi ki...

anlatımımı beğenmene çok mutlu oldum, o an baya dokundu ki demek buraya da o hissi aktarabilmişim, teşekkür ediyorum.

herkes kendi hayatını biliyor işte..

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...