skip to main |
skip to sidebar
Şimdi benim gerizekalı ötesi kuzenimin düğünü vardı. Ben de haliylen amcakızı statüsünde olduğum ve yakın derece akraba sayıldığım için tabi ki giyimime cartıma curtuma özen gösterdim, hem de baya bi. Hiiiiiiççç alçakgönüllü davranmıcam, o kadar güzel olmuşum ki bütün sülale benden bahsetti. "Gelinden güzel olmuştun kızım" cümlesini baya bi kişiden de duydum. Efendime söyliyim biz bu çekememezlik efendisi ana-kızın çabaları sonucu, salonda kıytırık, duvar dibi bir masada oturtulduk ve masamıza ne uğrayan oldu, ne de güya kuzenim olacak kişiyle tek bir kare fotoğrafım. Çoook derin akrabalık bağlarımız vardır. Kocasını bile tanımıyorum. Neyse bunlar o kadar bozuk ahlaklı insanlar ki, biz ailecek çok güzel, şık, havalı filan olduk, kimse ilgilenmediği halde baya bi eğlenip, bir sürü fotoğraf çektirdik ya, çekemediler bildiğin delirdiler kıskançlıklarından ve eminim ne yapsak da bunlara laf soksak diye düşündüler ve telefon açtılar. Ben facebookta resimleri yüklediğim albümün adını "wedding ceremony (düğün'den daha havalı)" olarak yazdım, demek istediğim şey "wedding ceremon kendisi düğün kelimesinin ingilizce karşılığı olur, türkçe yazılan düğün kelimesinden daha havalı oldu" idi. Ama benim ingilizce yoksunu, beyinden problemli kuzenim ve annesi git bunu biz düğünden daha havalıydık şeklinde anla ve açıp da bunu bi güzel söyle, "facebookta öyle yazmışsın,beğenmediniz mi yoksa?" diye de sor. E be salak git önce bi sözlükten bak dimi? Ama nerdeee! Kimbilir nasıl dedikodusunu yapıp, küçük beyinleriyle neler düşünüp de yorumladılar, insanın içi fesat olmayagörsün. Ama unuttuğunuz da bişey var, bizi kıskandığınız o kadar belli oldu ki havanız battı iyi mi, anladık işte çekemiyosunuz kardeşim. Bi insan bu kadar da bozuk ahlaklı, kötü karakterli olmaz ki ama!
Bu yengem hep böyleymiş zaten. Hatta geçen bizim yeni eve gelmiş ve anneme, abartısız, aynı kelimelerle, abartmadan, olduğu gibi söylüyorum; "ayyy ne bu ev böyle, küçücük. Benimki bile (kendisi 65metrekare olur) bundan daha büyük, niye bu kadar büyük koltuk aldın, ay hiç beğenmedim, bu ne biçim dolap bütün koridoru kaplamış, ayyy bi tek tülünü beğendim." demiş. Gerzek, insan bu kadar mı belli eder kıskandığını. Hayır yani, benzeticem benzeticem de benzetcek kötü bi dizi karakteri bile bulamıyorum ki, Ferhunde dicem o melek kalıcak yanında. O derece yani. Ha bi de annem dedi ki, bu kadın bir keresinde de bildiğin bir "don" için kavga çıkarmış. Ayrıntıları sormadım ama eminim çirkinliğin sınırlarını zorlamıştır kendisi. Yok ya çok sinirlendim, böyle insan mı olur lan?!
İnat değil mi, İzmir'deki düğünlerine daha da şık bi elbise giyicem, saçımı, makyajımı daha da çok abartıcam, çatlayın patlayın emi!
Hadi bağalım.
<3
Really?
That's it.
Deeermişim..
Everybody is alone on the Earth's heart, pierced by a ray of sun...
Pages
17.7.11
bugün, şu an, tam da böyle düşündüm
Sistemin ağzına sıçayım. İstediğim şeylerin hiçbirini yapamıyorum, istemediklerimiyse hergün kırk kere. Ot kafa oldum, mal mal yaşıyorum. Ne hoş.
15.7.11
Astenofobi
Her şey iyice boktanlaşmaya başladı. Hiçbir şeyden zevk almıyorum, aldığım nefes nefes etkisi yaratmıyo. Kimseyle geçinemez oldum, annemle bile tartışıyoruz ufak ufak sürekli. Kimse beni anlamıyo triplerine giricem yakında. Anlatsam kimse anlamaz. Anlasınlar da istemiyorum. Sıkıldım millete meramımı anlatmaya çalışmaktan, yanlış anlaşılmaktan korkmaktan. Kimseyi idare edesim gelmiyo. Kimseyle konuşmak da istemiyorum. Kimse beni anlasın da istemiyorum, yardım etsin de istemiyorum. Böyle mal mal dolanayım etrafta. Kafatasımın içini boşaltıp, birsürü pamuk doldurmak istiyorum. Depresyonun eşiğinde miyim, tam içinde mi onu da bilmiyorum. Hani klişe bir laf vardır ya duvarlar üstüme üstüme geliyor. Bardağın dolu tarafı hiç çarpmıyor gözüme. Alttakileri değil üsttekileri görüyorum. Ulaşamadığım çok şey var. Belki başkalarının sahip olmak için canlarını verebileceği bir sürü şeye sahibim ama anlayacak psikolojide değilim şu an. Acıdığım insanlara döndüm. Umarım yarın bu halimi hatırlar ve kendimden utanırım.
14.7.11
İtiraf ediyorum; ben bir hayvansevmezim.
Hayvansevmezliğim, 9 yıl önce yazlıkta, ata armut yedirmek amacıyla çıktığımız ağaçtan düşüp, kolumun löp et kısmından bir parçasının kopması ve atın buna değmeyeceğini anlamamla başladı.
Hele konu haşeratsa çirkinleşebiliyorum. Yazın başlangıcıyla, ortalıkta görülme vakaları artan börtü böcek beni fazlasıyla tedirgin ediyor. Geçen akşam yatak odasına girince feryadı basan annemin sesiyle başladı bu konuya derin bir bakış atmam. Yatak odamızın perdesinin üzerinde hayvan kadar (aslında 5-6 cm bişey) bir kertenkele vardı. Ayyy yazarken bile içim bi garip oluyo lan. Kimse elini sürmeye cesaret edemediği için, evin erkeği-babamı çağırdık tabi. Ama benim babam karafatma görse anneme yalvarır git nolur öldür diye. Bu sefer tepkimizi koyduk, ellemiyoruz hiçbirimiz diyince, e kimse ellemezse de evde kalamayacağı için babacığım garibim mecburen aldı eline bir maşa(!) ve çıktı yatağın üstüne. Mükemmel terminating aleti olan maşasıyla kıstırdı kertenkeleyi tülün arasına. Planımız o kertenkeleyi perdeyle tutup camı açıp dışarı atmaktı. Ama tabi ki öyle olmadı. Tam ben de yardıma gitmiş perdeyi yerinden çıkarmaya çalışırken, kertenkele babamın elinden kaydı ve yatağın üstüne düştü. Babamdaki çığlığı opera söyleyen kadınlardan duymadım ben. Kertenkele yatakta oynadıkça babam da hoplamaya başladı bağıra çağıra. Biz tabi trajikomik halimize gülmekten yardım edemedik. O kıvrak yaratığı tutamadık ve ortalığa iğğğrenç bir sessizlik çöktü. Ne kertenkele vardı ne de ardında bıraktığı bir iz.
Sonuç;
Yatağın bazasında ne var ne yoksa koridora yığıldı,
Babamın telaşla yatağı kaldırmasının ardından yatağın ayakları kırıldı,
Yatağın altındaki kertenkele yakalandı ve tahliye edildi,
Ayaklar kırıldığı için yerine koyamadığımız tonla çeyizimsi eşya evin ortalık yerinde ertesi güne kadar kalakaldı.
Bi de benim en nefret ettiğim hayvan kedi, en sinir olduğum da karıncalardır. Şimdiye kadar oturduğumuz her evde, yaz zamanı tezgahın üstü karıncadan gözükmez, tabiri caizse girmedikleri bir kıçımız kalırdı karıncaların. Nihayet yeni bir eve taşınıp da karıncadan eser göremeyince ohh diyeceğimizi düşündük. Ne güzel hayallerdi onlar. Geçen gün işe gitmek üzere evden çıktığım vakit kapıda yürüyen bir karınca gördüm. "Hass.... be sen nerden" çıktın diye düşünüp ittirdim gitti. Derkennn baktım bir karınca, iki karınca, üç karınca, sonu gelmiyo. Bir de bakayım ki şerefsizler yol yapmışlar merdivenlerin dibinden, bizim kapıya doğru ilerliyorlar. Ben evimi orda öylece savunmasız bırakıp gider miyim hiç? Gitmedim evet, ve böcek ilacı bulamadığımdan mütevellit annemin eski bir parfümünü kaptım ve pis karıncaların üstüne üstüne sıktım. Parfüm bitip de karıncaların hala kökünü kurutamamış olduğum için bu sefer bulduğum kolonya şişesini dibine indirene kadar boşalttım üzerlerine. Hepsinin öldüğüne kanaat getirince, geç kaldığım işime doğru yola koyuldum. Ama onlar yenilir mi? Yenilmezler tabi, ne gerek vardı canım bu kadar çalışkan olmalarına.
Sonuç,
İşe geç kaldım,
Evi karıncalardan yine de koruyamadım,
Henüz popomuza kadar gelememiş olsalar da evin yerlerinde görülmeye başladılar.
Kaldırımda kedi, yolda da gelen bir araba varsa, kediden uzak durmak uğruna arabanın önüne bile atarım kendimi, atmışlığım da vardır yani. Nasıl severler şu hayvanları? Kedi tırmalar, köpek ısırır, arı sokar, aslan yer, akrep sokar, yılan zehirler, yengeç sıkıştırır, kuş gagalar, köpekbalığı ısırır koparır bi de parçalar, fare, söylememe gerek bile yok.
Ama benim de sevdiğim bir hayvan var. O da, KOALA! Çok severim hem de. Çok şirin bişey. Ayrıca da kolay kolay görebileceğim, bana dokunamayacak bir hayvan.
Hele konu haşeratsa çirkinleşebiliyorum. Yazın başlangıcıyla, ortalıkta görülme vakaları artan börtü böcek beni fazlasıyla tedirgin ediyor. Geçen akşam yatak odasına girince feryadı basan annemin sesiyle başladı bu konuya derin bir bakış atmam. Yatak odamızın perdesinin üzerinde hayvan kadar (aslında 5-6 cm bişey) bir kertenkele vardı. Ayyy yazarken bile içim bi garip oluyo lan. Kimse elini sürmeye cesaret edemediği için, evin erkeği-babamı çağırdık tabi. Ama benim babam karafatma görse anneme yalvarır git nolur öldür diye. Bu sefer tepkimizi koyduk, ellemiyoruz hiçbirimiz diyince, e kimse ellemezse de evde kalamayacağı için babacığım garibim mecburen aldı eline bir maşa(!) ve çıktı yatağın üstüne. Mükemmel terminating aleti olan maşasıyla kıstırdı kertenkeleyi tülün arasına. Planımız o kertenkeleyi perdeyle tutup camı açıp dışarı atmaktı. Ama tabi ki öyle olmadı. Tam ben de yardıma gitmiş perdeyi yerinden çıkarmaya çalışırken, kertenkele babamın elinden kaydı ve yatağın üstüne düştü. Babamdaki çığlığı opera söyleyen kadınlardan duymadım ben. Kertenkele yatakta oynadıkça babam da hoplamaya başladı bağıra çağıra. Biz tabi trajikomik halimize gülmekten yardım edemedik. O kıvrak yaratığı tutamadık ve ortalığa iğğğrenç bir sessizlik çöktü. Ne kertenkele vardı ne de ardında bıraktığı bir iz.
Sonuç;
Yatağın bazasında ne var ne yoksa koridora yığıldı,
Babamın telaşla yatağı kaldırmasının ardından yatağın ayakları kırıldı,
Yatağın altındaki kertenkele yakalandı ve tahliye edildi,
Ayaklar kırıldığı için yerine koyamadığımız tonla çeyizimsi eşya evin ortalık yerinde ertesi güne kadar kalakaldı.
Bi de benim en nefret ettiğim hayvan kedi, en sinir olduğum da karıncalardır. Şimdiye kadar oturduğumuz her evde, yaz zamanı tezgahın üstü karıncadan gözükmez, tabiri caizse girmedikleri bir kıçımız kalırdı karıncaların. Nihayet yeni bir eve taşınıp da karıncadan eser göremeyince ohh diyeceğimizi düşündük. Ne güzel hayallerdi onlar. Geçen gün işe gitmek üzere evden çıktığım vakit kapıda yürüyen bir karınca gördüm. "Hass.... be sen nerden" çıktın diye düşünüp ittirdim gitti. Derkennn baktım bir karınca, iki karınca, üç karınca, sonu gelmiyo. Bir de bakayım ki şerefsizler yol yapmışlar merdivenlerin dibinden, bizim kapıya doğru ilerliyorlar. Ben evimi orda öylece savunmasız bırakıp gider miyim hiç? Gitmedim evet, ve böcek ilacı bulamadığımdan mütevellit annemin eski bir parfümünü kaptım ve pis karıncaların üstüne üstüne sıktım. Parfüm bitip de karıncaların hala kökünü kurutamamış olduğum için bu sefer bulduğum kolonya şişesini dibine indirene kadar boşalttım üzerlerine. Hepsinin öldüğüne kanaat getirince, geç kaldığım işime doğru yola koyuldum. Ama onlar yenilir mi? Yenilmezler tabi, ne gerek vardı canım bu kadar çalışkan olmalarına.
Sonuç,
İşe geç kaldım,
Evi karıncalardan yine de koruyamadım,
Henüz popomuza kadar gelememiş olsalar da evin yerlerinde görülmeye başladılar.
Kaldırımda kedi, yolda da gelen bir araba varsa, kediden uzak durmak uğruna arabanın önüne bile atarım kendimi, atmışlığım da vardır yani. Nasıl severler şu hayvanları? Kedi tırmalar, köpek ısırır, arı sokar, aslan yer, akrep sokar, yılan zehirler, yengeç sıkıştırır, kuş gagalar, köpekbalığı ısırır koparır bi de parçalar, fare, söylememe gerek bile yok.
Ama benim de sevdiğim bir hayvan var. O da, KOALA! Çok severim hem de. Çok şirin bişey. Ayrıca da kolay kolay görebileceğim, bana dokunamayacak bir hayvan.
8.7.11
Monotonism
Şimdi gitti yani herkes. Bildiğin tek kaldım lan koca İstanbul'da, çok lazımmış gibi. Aslında her zaman giderdi herkes bir yerlere ama bu kadar koymazdı ki. Sınıftaki en yakın arkadaşlarımdan biri Rize'ye, biri İzmir'e, biri Hatay'a, biri Fransa'ya ve 5'i de Amerika'ya gitti. Kimse kalmadı yani. Normalde de giderlerdi ama bu sefer çok gittiler sanki. Kalan olmak bok gibi bişi. Hadi tatile çıksam filan yine iyi, bildiğin işe de başladım blog. Samsungçu oldum baya baya. Teknik bilgi manyağı da oldum zaten, hatta gelip de "bu cep telefonu şimdi elektrikle çalışıyor dimi" diye soran insanlara cevap verebilecek düzeye bile geldim sayılır yani o derece.
Hergün aynı şeyi yapmaktan, zaten monotonluğa meyilli hayatım iyice monoton olmak için maratona girmiş durumda. Her gün sabahın köründe kalk, işe git, çalış, gel, yemek ye, bir sürü şey yapmayı planma ama hiçbirini yapamadan yat. Bu yazıyı yazmak için bile kaç gün erteledim durdum, fırsat bulamadım. Umarım yaptığım işi severim. Hala tam olarak alışamadım ortama, işe filan. Yaptığım şeyi seversem günlerim çok güzel geçer, öldürücü yorgunlukları bile umursamam, dokunmaz bana. Ama sevmedim mi, ısınamadım mı sıçtım demektir. İşkence olur bana geçirdiğim her gün. Her saati sayarım tek tek, adeta çökerim, ruhum yaşlanır. İnşallah severim yani. 2 gün oldu bugün, dua et blog.
Depresyona girmesine ramak kalan iç dünyama iyi gelen bir şey, akşamları yemekten sonra bahçeye çıkıp komşularla çay içmek, sohbet etmek. Ertesi gün iş olduğu için ben erkenden kalkıp yatmaya geliyorum ama o kötü oluyo, onları sohbetin en koyu yerinde bırakmak falan. Hep istediğim, özendiğim komşuluk ilişkileri şimdilik var gibi gözüküyor. Umarım böyle devam eder. Tamamen beton parke taşları üzerine kurulmuş yapay bahçemiz, piknik masamız ve huzurumuz bozulmaz inşallah.
Çok çalışıyorum lan. Patron buldu ameleyi, alışmam lazım ayağına 12 saat çalıştırıyo beni. Tamam da arkadaşım gün 24 saat olunca yetmiyo kalan zaman bana. Eve gelince yemek mi yiyeyim, dinleneyim mi, televizyon mu izleyeyim, nette mi takılayım şaşırıyorum. Bloga yazı bile yazmaya vakit bulamıyorum. Sorsan oje sürücem bi de 4 gündür. Bi gün sürücem inşallah. Pazartesi'den sonra 9 saate incekmiş çalışma saatlerim, düzene girecekmiş. Hadi inşallah. Avm'de çalışmak kıl bişeymiş. Allah sürekli çalışanlara kolaylık versin valla. Bi de elektrik yüklü ortam, önüme geleni çarpıyorum falan, zaten stres iyonları yüklü vücudumu iyicene germiş, elektriklemiş durumdayim.
İyice kısırdöngü haline geldi yani herbişey. Mezun olunca böyle mi olacak artık hep? Hayat durmadan ne olduğunu anlayamadığımız, göremediğimiz ve bilemediğimiz birşeylerin peşinde koşmakla, koşarken hayatın kendisini unutmakla mı geçecek? Öyleyse bitmesin lan okul mokul, hep öğrenci olalım. Paraları hep KYK versin ehehe. Uykum gelmediği halde, erken kalkmam gerektiği için uyumaya çalışmak da çok dandik bi durum. Bi de şimdi bu saat oldu hala uyumadım ya, gerildim uyumam lazım uyumam lazım diye.
Bidebinot: Senin yapmayı çok isteyip de yapamadığın birşeyi, çevrendeki hemen hemen herkesin yapması ve bunu senin sadece seyredebilmen ekstraboktanveötesi bi durum, evet.
Bidedahaönemlibinot: Bunlar okuyan blog kardeşim, sakın "aman bu kız da ilk defa bi işe girmiş, milletin her zaman yaptığı şeylerden yakınıp duruyo" deme, bozuşuruz. Ben 12514254 tane işte çalıştım, halden anlarım, ayık ol. Bir dahaki sızlanmamda görüşürüz. Öptüm ok bay.
Depresyona girmesine ramak kalan iç dünyama iyi gelen bir şey, akşamları yemekten sonra bahçeye çıkıp komşularla çay içmek, sohbet etmek. Ertesi gün iş olduğu için ben erkenden kalkıp yatmaya geliyorum ama o kötü oluyo, onları sohbetin en koyu yerinde bırakmak falan. Hep istediğim, özendiğim komşuluk ilişkileri şimdilik var gibi gözüküyor. Umarım böyle devam eder. Tamamen beton parke taşları üzerine kurulmuş yapay bahçemiz, piknik masamız ve huzurumuz bozulmaz inşallah.
Çok çalışıyorum lan. Patron buldu ameleyi, alışmam lazım ayağına 12 saat çalıştırıyo beni. Tamam da arkadaşım gün 24 saat olunca yetmiyo kalan zaman bana. Eve gelince yemek mi yiyeyim, dinleneyim mi, televizyon mu izleyeyim, nette mi takılayım şaşırıyorum. Bloga yazı bile yazmaya vakit bulamıyorum. Sorsan oje sürücem bi de 4 gündür. Bi gün sürücem inşallah. Pazartesi'den sonra 9 saate incekmiş çalışma saatlerim, düzene girecekmiş. Hadi inşallah. Avm'de çalışmak kıl bişeymiş. Allah sürekli çalışanlara kolaylık versin valla. Bi de elektrik yüklü ortam, önüme geleni çarpıyorum falan, zaten stres iyonları yüklü vücudumu iyicene germiş, elektriklemiş durumdayim.
İyice kısırdöngü haline geldi yani herbişey. Mezun olunca böyle mi olacak artık hep? Hayat durmadan ne olduğunu anlayamadığımız, göremediğimiz ve bilemediğimiz birşeylerin peşinde koşmakla, koşarken hayatın kendisini unutmakla mı geçecek? Öyleyse bitmesin lan okul mokul, hep öğrenci olalım. Paraları hep KYK versin ehehe. Uykum gelmediği halde, erken kalkmam gerektiği için uyumaya çalışmak da çok dandik bi durum. Bi de şimdi bu saat oldu hala uyumadım ya, gerildim uyumam lazım uyumam lazım diye.
Bidebinot: Senin yapmayı çok isteyip de yapamadığın birşeyi, çevrendeki hemen hemen herkesin yapması ve bunu senin sadece seyredebilmen ekstraboktanveötesi bi durum, evet.
Bidedahaönemlibinot: Bunlar okuyan blog kardeşim, sakın "aman bu kız da ilk defa bi işe girmiş, milletin her zaman yaptığı şeylerden yakınıp duruyo" deme, bozuşuruz. Ben 12514254 tane işte çalıştım, halden anlarım, ayık ol. Bir dahaki sızlanmamda görüşürüz. Öptüm ok bay.
29.6.11
Şimşak Turizm "Ziplenmiş Tatil Paketi"ni iftiharla sunaaarr!
Çok güzel günler geçirdim bu haftasonu. Sevgili canım ciğerim biricik(!) kuzenimin düğünü için İzmir'e gittik. Gece 12'de çıktık yola. Çok severim ben yolculukları, hele de gece olunca. Müzik de varsa kulağımda, keyfime diyecek olmaz. Ama bu seferki yolculuk hem akşam, hem kulağımda müzikle olmasına rağmen biraz eğlence biraz işkence gibiydi. Çünkü ufacık bir arabada tam 6 kişiydik ve o halde giderken 10, dönerken 14 saat seyahat ettik.
Gidiş yolu tamamlandığında ve popolarımız oturmaktan artık düzleşmişken otele vardık. Ama o ne otel öyle ya, adamakıllı bişey beklerken tuvaletlerinin umumi tuvaletlerden daha berbat bi halde olduğunu görmek baya bi şaşırttı, neyse ki odalar fena değildi. Ben düğünü ve kuzeni umursamadığm için aklım havuza girmekteydi. Tam kahvaltı ettik ben gidiyim bikinimi giyeyim diye planlar yaparken, geldiler "hadi hazırlanın diğer kuzenle seni kuaföre götürcez saçlarınızı yaptırmaya" dediler. Saat öğlen 12, düğün akşam 8. Hangi akla hizmet o saatte gitmeye karar verdiler bilmiyorum. Ben "ben havuza gircem yea" diye düşünedurayım, canım ciğerim diğer sevgi pıtırcığı(!) halam geldi; "bu yaptığın çok ayıp Larien, sen havuza mı geldin düğüne mi" diye lafları sokuşturmaya başlayınca, daha fazla laf duymak istemediğimden, kaderime boyun eğip, havuz hayalime veda edip paşa paşa kuaför yolunu tuttum. O da ayrı bir macera;
Ama hakkaten yanlış düşünmüşüm, kuaför o kadar keyifliydi ki, saçlarımız da prensesler gibi oldu filan. Yok lan, daha neler. Bok gibi geçti anasını satayım. Yok böyle bir işkence türü. Gittik zaten saat 12'de, bekle babam bekle, bekle, bekle... Yok efendim 7'de çıkılcakmış kuaförden, bozulmasın diye bekletiyorlarmış. Lan mal insanlar, niye gittik o zaman o saatte ya? Saçımı hemen yıkadılar, makyajımı da yaptılar ve kafamdaki bigudiler, 36 saattir uykusuz kalmaktan dolayı şişen gözlerim ve her fırsatta koluma dayamaya çalışıp da kayan kafamla tam 7,5 saat bekledik o kuaförde. Hala hatırladıkça tansiyonumun çıkası geliyo lan. Tabi sonra noldu, bekle bekle derken, geç kaldılar, yetiştiremediler. 10 kişi falandık bi de, kuaför bozuntuları bi onun saçına bi bunun saçına koştururken, benimki en sona kaldı tabi. Hep bana denk gelicek ya absürdlükler, kuzu kuzu sesimi çıkartmadan oturdum bekledim. Hem istediğim şeyi yapamadı, üstüne bi de koyun gibi kıvırcık olan saçlarıma edebileceği en büyük hakareti ederek "senin saçın maşa tutmuyo problem bizde değil" dedi pişkin pişkin ya. Gel de dalma şimdi, zaten öldürücü bakışlarımı fırlatıyordum beklerken. Neyse bi şekilde başladı saçıma ama bi bırakıyo gidiyo 10 dk yok, geliyo iki bişey yapıyo sonra yine yok, o kadar da siktiriboktan bişey yaptı ki, kardeşim (yaş 9) bile daha güzelini yapardı. En son artık saat 7 buçuğa gelmiş de hala benim saçım yarım yamalak giden kuaför bozuntusunu beklerken, aldım tokaları oraya soktum buraya soktum bişiler yaptım, aldım spreyi kafama sıktım gittim. Çıktım dışarı, bi de gelmiş "gelsene niye gittin" diyo, de get, "böyle daha güzel, kalsın" dedim. He bir de kuaförde kuzenim ve yalakaları bizimle bir ilgilendiler bir ilgilendiler ki sorma blog, öldük muhabbettek çenemiz koptu çok eğlendik zevkten dört köşe olduk asdfasdfg.
Neyse bir şekilde geldik, düğüne indik, yedik, içtik (3 aylarda içmekten dolayı çok pişmanım ama acıcık içtim), uykusuzluğa dayanamadığım için çıktım yukarı ve başımı yatağa koyduğum saniyenin onda biri kadar bir sürede horlama moduna geçtim. Eminim tonla laf söyleyecekler yine arkamızdan ama yiter ya napsam da konuşmicaklar mı zaten, çok da umrumda yani!
Bütün bu sinirbozucu durumlar ve yorgunluğu saymazsak, geri dönüş yolculuğumuz bu sefer hakkaten çok eğlenceliydi. Ayrıca tam bir komediydi. Babamın şoförlüğüyle, bir günde hızlandırılmış Türkiye turu diye bi tur düzenlesek köşeyi dönerdik bence. Geze geze, yolu uzata uzata geldik ama ertesi gün babamın işte olması gerektiği için yaklaşık olarak durduğumuz 1756465746 tane şehirde toplasan 5 dakika geçirmedik. Arabadan iniyoruz sigaralar içiliyor, resimler çekiliyor, tuvalete gidiliyor arabaya biniyoruz şeklindeki ritüelimizi rahat bi 10 kere gerçekleştirmişizdir. Kendimize çok güldük ve hakkaten eğlendik. Yani totalde bir gün içerisinde aklımda kaldığı kadarıyla, sırasıyla; İzmir, Buca, Barçova, Konak, Manisa, Akhisar, Susurluk, Gemlik, Bandırma, Mudanya, Armutlu, Çınarcık ve Yalova olmak üzere tonla yer dolaşmış olduk. Sabah saat 10da Konak'ta bir resim çekilmişken, saat 4'te filan Mudanya'da resim çekiliyorduk. Haha süperdi ama, ziplenmiş tatil paketi işte oh mis. Dünya turuna filan çıksak, o da bi haftada biterdi heralde :D
Bandırma'da canım ananecimle dedemin mezarlarına uğradık, annem konuştu yine onlarla, solmuş otları temizledi babam, dua okuduk ruhlarına, bi de resim çektirdik tam iki mezarın ortasında. O an yattıkları yerden kalkıp biri sağımıza biri solumuza geçip poz verdiler bizimle. Hissettim, yanımızdaydılar, ah ne de çok özlemişim. Gözlerim doldu, konuşamadım. Kardeşimse hiç göremediği ananesiyle dedesinin mezar taşlarına öyle bir sarıldı ki...
Sonuç olarak, sabahın 4'ünde eve girdiğimizde, gebermişcesine yorgun ama bir o kadar da mutluyduk.
Ama, ama;
Ben hala yanarım yanarım da, bir günde bu kadar çok şey yapabilmişken, o salak kuaförde geçirdiğim tam 7,5 saate yanarım.
21.6.11
Salak bu insanlar, yemin ediyorum gerizekalı!
Bugünlerde ne de manyak, kafadan kontak insanlarla uğraşıyoruz biz ya.
Sevgili blog, şimdi sana benim ne kadar hayvani derecede kıskançlığa sahip, kimseyi çekemeyen, hele hele onlardan daha güzel veya zengin veya mutlu veya huzurlu olan insanlara karşı nasıl kafayı yercesine çıldırıp, saldırmaya yer arayan bir yengem olduğundan bahsedicem. Sadece yengemden de değil onun kızından ve lanet mantıkları ve insaniyet dışı düşüncelerini de dile getiricem. Resmen bir dakika içerisinde bu genç yaşımda tansiyon hastası ettiler beni, başım ağrıdan bildiğin çatlıyo blog, ayrıca dönüyo bi de bir anda boynum tutuldu. Düşün ne kadar sinirlendim.
Şimdi benim gerizekalı ötesi kuzenimin düğünü vardı. Ben de haliylen amcakızı statüsünde olduğum ve yakın derece akraba sayıldığım için tabi ki giyimime cartıma curtuma özen gösterdim, hem de baya bi. Hiiiiiiççç alçakgönüllü davranmıcam, o kadar güzel olmuşum ki bütün sülale benden bahsetti. "Gelinden güzel olmuştun kızım" cümlesini baya bi kişiden de duydum. Efendime söyliyim biz bu çekememezlik efendisi ana-kızın çabaları sonucu, salonda kıytırık, duvar dibi bir masada oturtulduk ve masamıza ne uğrayan oldu, ne de güya kuzenim olacak kişiyle tek bir kare fotoğrafım. Çoook derin akrabalık bağlarımız vardır. Kocasını bile tanımıyorum. Neyse bunlar o kadar bozuk ahlaklı insanlar ki, biz ailecek çok güzel, şık, havalı filan olduk, kimse ilgilenmediği halde baya bi eğlenip, bir sürü fotoğraf çektirdik ya, çekemediler bildiğin delirdiler kıskançlıklarından ve eminim ne yapsak da bunlara laf soksak diye düşündüler ve telefon açtılar. Ben facebookta resimleri yüklediğim albümün adını "wedding ceremony (düğün'den daha havalı)" olarak yazdım, demek istediğim şey "wedding ceremon kendisi düğün kelimesinin ingilizce karşılığı olur, türkçe yazılan düğün kelimesinden daha havalı oldu" idi. Ama benim ingilizce yoksunu, beyinden problemli kuzenim ve annesi git bunu biz düğünden daha havalıydık şeklinde anla ve açıp da bunu bi güzel söyle, "facebookta öyle yazmışsın,beğenmediniz mi yoksa?" diye de sor. E be salak git önce bi sözlükten bak dimi? Ama nerdeee! Kimbilir nasıl dedikodusunu yapıp, küçük beyinleriyle neler düşünüp de yorumladılar, insanın içi fesat olmayagörsün. Ama unuttuğunuz da bişey var, bizi kıskandığınız o kadar belli oldu ki havanız battı iyi mi, anladık işte çekemiyosunuz kardeşim. Bi insan bu kadar da bozuk ahlaklı, kötü karakterli olmaz ki ama!
Bu yengem hep böyleymiş zaten. Hatta geçen bizim yeni eve gelmiş ve anneme, abartısız, aynı kelimelerle, abartmadan, olduğu gibi söylüyorum; "ayyy ne bu ev böyle, küçücük. Benimki bile (kendisi 65metrekare olur) bundan daha büyük, niye bu kadar büyük koltuk aldın, ay hiç beğenmedim, bu ne biçim dolap bütün koridoru kaplamış, ayyy bi tek tülünü beğendim." demiş. Gerzek, insan bu kadar mı belli eder kıskandığını. Hayır yani, benzeticem benzeticem de benzetcek kötü bi dizi karakteri bile bulamıyorum ki, Ferhunde dicem o melek kalıcak yanında. O derece yani. Ha bi de annem dedi ki, bu kadın bir keresinde de bildiğin bir "don" için kavga çıkarmış. Ayrıntıları sormadım ama eminim çirkinliğin sınırlarını zorlamıştır kendisi. Yok ya çok sinirlendim, böyle insan mı olur lan?!
İnat değil mi, İzmir'deki düğünlerine daha da şık bi elbise giyicem, saçımı, makyajımı daha da çok abartıcam, çatlayın patlayın emi!
17.6.11
Bütün deliler bizi mi buluyo yaaaa?!
Allah'ım yarabbim, tam yeni evimize taşındık huzura kavuştuk derken, yine bir deliyle burun buruna geldik. Alt katımızda oturan teyze manyağın teki çıktı iyi mi. Çocukları kovalıyo, o yaşlı başlı haliyle önüne gelene sayıp küfrediyo, torununa bile susayınca su vermiyo ve bize takmış durumda. Sanki bütün bina ve bahçe onun, şimdi de kardeşimi oynatmıyo bahçede. Manyak işte bildiğin gerizekalı. Ay yok adamı insanlıktan çıkartır bu karı. Ben yaşlılara saygılı biriyimdir, hele beyaz saçlı tombik, gülen yüzlü amcalara teyzelere filan bayılırım ama bu ne beee?! İnsan mı bu. Değil, bildiğin değil yani. Yüzünde nurdan gram eser yok. Bakışları bile delip geçiyo.Çatık kaşlı, ağzı bozuk, kötü karakterli, bozuk ahlaklı, pis kadın. Hayır bu gençken de böyleymiş, kimse sevmiyo onu. Çocukları ve torunları bile bize gelip, "deli o boşverin dediklerini" diyo. Hele bir de çenesi var ki evlere, sokaklara, mahallelere, İstanbul'a hatta evrene şenlik yani. Bir açıyo ağzını yarabbim Allah'ım kapamıyo ya. Bır bır bır bır bır bır bır konuşuyo konuşuyo konuşuyo, bi de hakaret ediyo. Şeytan diyo git çarp yüzüne iki tane, kapasın çenesini. Bi de diyo ki, "ben 128172918 yıldır burdayım yeni gelen iki günlük adam bana emir veriyo" sanki emir veriyomuşuz gibi! Biz de sonuçta buranın parasını babayiğitler gibi verip de aldık yani, mal. Muy mal hem de, Riccardo'ya ne hacet malın alası burda. Hayır şimdi kurtulmak için ölmesini mi beklicez yaaa, yok mudur bu deliden başka bir kurtuluş yolu? "Salak, yemin ediyorum gerizekalı bu çocuk" lafı var ya heh işte onu şöyle değiştirmek lazım; manyak, yemin ediyorum cazgır bu kadın! Evet evet çok ama çok sinirlendim.
About Me
- Larien
- Tam anlamıyla burcunun özelliklerini taşıyan, dakikası dakikasına uymayan, fazlaca saf ve iyi niyetli, ota boka midesi bulanan, bazı bazı karamsar ve olumsuz, felaket tellalı, saçma sapan takıntıları ve korkuları olan, sakar the king, film izlerken veya kitap okurken kendinden geçip adeta yaşayan ve etrafındakilerin alay konusu olan, hafiften(!) ayran gönüllü (annem "Eyvah, bu kız evlenince kocasından da bıkcak." der), her türlü yemeğin üzerine kaşar peyniri rendesi koymaya meyilli, insani değerlere fazlasıyla önem veren ve kendi gibi insanlar arayan bi tipim. Arkası yarın ahaha.
Kendimi her zaman mutlu hissederim. Neden biliyor musunuz? Çünkü kimseden birşey ummam. Beklentiler daima yaralar. Hayat kısadır. Öyleyse hayatınızı sevin. Mutlu olun ve gülümsemeye devam edin. Sadece kendiniz için yaşayın ve;
-Konuşmadan önce dinleyin,
-Yazmadan önce düşünün,
-Harcamadan önce kazanın,
-Dua etmeden önce bağışlayın,
-İncitmeden önce hissedin,
-Nefret etmeden önce sevin,
-Vazgeçmeden önce çabalayın,
-Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.
Shakespeare
-Konuşmadan önce dinleyin,
-Yazmadan önce düşünün,
-Harcamadan önce kazanın,
-Dua etmeden önce bağışlayın,
-İncitmeden önce hissedin,
-Nefret etmeden önce sevin,
-Vazgeçmeden önce çabalayın,
-Ölmeden önce yaşayın.
Hayat budur. Onu hissedin, onu yaşayın ve ondan hoşnut olun.
Shakespeare
Followers

Hadi bağalım.

<3

Really?

That's it.


Deeermişim..
Blogger tarafından desteklenmektedir.