Pages

22.9.11

Singing in the rain ♪ ♫ ♪ ♫ ♪

  Bugün müşterinin tekine; "Bu Lcd tv 100.000/1 kontrast oranına sahip, 4 hdmi çıkışı var, usb üzerinden film oynatabiliyor, aynı zamanda da full hd..." filan falan derken bir gök gürledi ki yarebbim, adamın suratına baktım kaldım. Hayvan kadar Avm'nin içinden bile duyuldu o gök gürültüsü. Önce anlamadım ne olduğunu ondan yani şeyettim yoksa ben kim gök gürültüsünden korkmak kim? Peh! Şimdi efendime söyleyeyim onun da bir hikayesi var tabi kii.

  Benim yaratıcı, ileri görüşlü ve dahiyane fikirli annem, çocukların küçük yaştan itibaren birşeylere alıştırılması taraftarıdır. Taaa geçmişimden bir günde, ben daha hiçbi boktan anlamıyorken, göğün delinip deli gibi yağmur yağdığı bir gecede annem bana gök gürültüsünden korkmamam gerektiğini öğretmeye karar vermişti. Çocukluğumu hayal meyal zor hatırlayan ben, o günü dün gibi hatırlıyorum; (etraf buğulanır ve biz geçmişe gideriz...)

  Gecenin körü bir vakti idi ve deliler gibi yağmur yağıyordu. Sanki gök delinmiş, gökyüzü delinen bağrının verdiği ızdırapla böğürüyordu. 90'lı yılların gelişmemiş elektrik tesisatı sebebiyle her yağmurda olduğu gibi elektrikler kesilmişti. 4-5 yaşlarında olmama rağmen hala bir beşiğim vardı odamda, neyse gereksiz ayrıntılara takılmayayım. Edebiyatçı kişiliğimi konuşturup odadaki duvar kağıdının deseninden feministlik öğeler bile çıkarabilirim bölümüm sağolsun, neyse. Beşiğimin baş ucunda da pencerem vardı. Annem beni aldı ve camdan baktırttı. İçimden dedim "Annecim? İyi misin bebeğim bu havada ne çıkarıyon beni gece gece camdan dışarı?" ama bir bildiği varmış tabi ki. Sokağın hafif yokuş yol taşlarının üzerinden tonla su sanki yarış pistindeki bir formula aracı gibi hızla ilerliyordu. Etraf zifiri karanlıktı. Hiç ama hiç kimse yoktu yoldan geçen ve de çıt çıkmıyordu (tabi yağmurun sesini saymazsak afsdagfsdagda). Ben annemin güven veren kollarının altında dışarı bakarken, o başladı anlatmaya.

  Gökyüzünün eeenn üstlerinde bir yerlerde, kocaman kocaman bulutlar varmış. Bu bulutlar aynı şişman, tatlı, yaşlı amcalar gibiymiş. Çok kudretlilermiş. Ama gün geçmesin ki heeeep birbirleriyle tartışırlarmış. Ufak ufak şeylerden tartışmaya başlar, birbirlerine küserlermiş. Küsünce suratlarını karartırlarmış, her yer gri olurmuş. Sonra kendilerini tutamaz başlarlarmış tekrar tartışmaya. Hatta öyle bir olurmuş ki bu tartışmalar alevli kavgalara dönermiş ve birbirlerine bas bas bağrınırlarmış. Öyle bir gürlerlermiş ki birbirlerine, bu gürültü, yüzlerce metre aşağıda yaşayan biz insanlara kadar gelirmiş. O buna gürler, bu ona gürlerken iyice sinirlenip birbirlerine şimşeklerini fırlatırlarmış. O şimşeklerin de ışığı taa bize kadar gelirmiş yine. Onlar kavga edip birbirlerine gürleyip, şimşek attıkça çok komik gözükürmüş aşağıdaki insanlara. Hep böyle kavga eder eder sonra barışırlarmış, ama yine kavga etmeden duramazlarmış. Bu hep böyle sürer gidermiş.

  O gece annem bana bunları anlatırken, nasıl canlanmıştı gözümde tombik, devasa bulutlar, herbirinin yüzünde bir Zeus ifadesi, saçlar bukleli bukleli, birbirlerine bağırıyorlar, ellerinde şimşekler, birbirlerine savuruyorlar. Ciddiyetle dinledikten sonra kıkır kıkır gülmeye başlamıştım. Ve taa o günden beri ne zaman gök gürlese, şimşek çaksa, etrafımdakilerin çoğunun aksine korkmaz hatta büyük bir haz ve keyifle mümkünse camı açar sesi öyle dinlerim. Her şimşek çaktığında ve etraf saniyenin onda biri kadar bi sürede gündüz gibi aydınlandığında mest olur, deli gibi yeri döven yağmurun sesiyle kendimden geçerim. Yağmur damlalarının birbirlerini geçmeye çalışarak yere düşüşünü izler, etrafa yayılan o kokuyu ciğerlerime doldurur ve mutluluk sahoşu olurum adeta. Ne zaman hava kapansa, bulutlar grileşse, sanki bahar gelmiş güneş açmış gibi içime bir mutluluk dolar, yağmur yağmaya başladı mı cama yapışır, mümkünse kafamı uzatırım. Hatta daha da mümkünse dışarı çıkarım. O yağmur yüzüme, gözüme, saçlarıma yağar, beni donuma kadar sırıksıklam yapar ya, o an ben dünyanın en mutlu insanı olduğumu sanarım.

2 dedim, olacak!:

Sinyor Serüvenci dedi ki...

Tabiatta sevdiğim iki ses vardır. Hatta öyle ki, bu iki sesin verdiği ilhamı ve gücü bana başka hiçbirşey veremez hayatta. Bunlardan biri gök gürültüsü, diğeri uğuldayan rüzgarın sesidir. Her ikisini de saatlerce bıkıp usanmadan, manevi bir hazzı yaşarmışçasına dinleyebilirim. Bunu kime söylesem güler bana oldum olası. Hereksin ürktüğü ve korktuğu şeylerden sen nasıl hoşlanırsın diye. Benim gibi birinin daha olduğunu bilmek çok güzel :))

Larien dedi ki...

Ah Sinyoorrr, hatırlattın bak, nasıl da unuturum rüzgara değinmeyi! Bak kızdım kendime. Hani arabada hızlı giderken camı açarsın da o rüzgar olanca hızıyla suratına, yüzüne, gözüne çarpar ya, o da acaip mutlu eder beni. Rüzgarın yüzüme vurması, saçlarımı savurması ne bileyim garip ama çok hoş bir his verir. Beni bıraksınlar, rüzgar essin açıklık bir alanda, suratımda malımsı bir ifade ve pişmiş kellemsi bir gülümsemeyle saatlerce oturabilirim. Evet biz ilginç insanlarız, yaşasın bizz! :P =)

Related Posts Plugin for WordPress, Blogger...